15 Mart 2014 Cumartesi

CENNETE GİDEN MERDİVEN


‘… Hey Ahmet! Bak yaptık işte’ diye gökyüzüne doğru seslenen sarışın adam, az önce konser salonundaki herkesin bildiği şarkının son dizelerini söylemişti ‘ve -hepimizin iyi tanıdığı hanımefendi- cennete giden bir merdiven satın alıyor’.

2007 yılında sadece bir seferliğine bir araya gelip, Londra O2 Arena’da verdikleri konsere kadar, beraber ya da tek baslarina ‘Stairway To Heaven’ seslendirdiklerine sahit olmayan seyircilerini kariyerlerinin ilk yapimcisi Ahmet Ertegün icin verdikleri konserde bu sözlerle selamlamıştı.

Henüz çok genç olmasına rağmen, zamanı ilerisinde, kendine özgü gitar çalışı ve çalışkanlığı ile müzik dünyasının aranan gitaristlerinden biri olan Jimmy Page, daha sonra ‘efsane gitaristleri yetiştiren grup’ olarak anılacak olan The  Yardbirds’den ayrılarak kendi grubunu kurmaya karar verir. İlk düşüncesi, dönemin en ünlü müzik insanlarıyla bir süper grup kurmaktır. Ancak, bu projesini bir şekilde hayata geçiremez. Bu arada, yeni kuracağı gruba solist arama çabaları sırasında, Robert -Percy- Plant ile tanışır. Plant, o yıllarda İngiltere’de çeşitli blues gruplarında şarkı söyleyen çok da tecrübeli olmayan bir solisttir. İlk tanıştıklarında, Page, bu iri yarı, sarışın adamı biraz abartılı bulur, ancak bir arada biraz zaman geçirdikten sonra fikri değişir ve Plant-Page dostluğu rock müziğinin en özenilen efsanesi haline gelir. Robert Plant gruba kabul edildikten sonra, eski arkadaşı John -Bonzo- Bonham’ı davulcu olarak önerir. Bonham, kendisine ‘düzenli bir gelir’ öneren teklifler ile Plant’den gelen teklif arasında kararsız kalır ve ‘yaptıkları müziği diğerlerinden daha çok sevdim’ diyerek gruba katılmaya karar verir. Son olarak, Jimmy Page ile aynı stüdyolarda çalışan John Paul Jones -Jonesy- eşinin tavsiyesi ile Jimmy Page’e gruba katılmak istediğini söyler. Jimmy Page, bu iyi müzik eğitimi almış, parlak fikirlerle dolu adamı hiç tereddütsüz kadroya dahil eder. Bu dört genç adam, ilk olarak Londra’da biraraya gelir ve ilk kez beraber çalarlar. Prova tam bir mucizedir. Birlikte çaldıkları ilk şarkı olmasına rağmen aralarındaki uyum kendilerini bile hayrete düşürür ve o gün bir arada olmalarının şart olduğunu anlarlar. 1968 yılında, küçük, sıcak bir odada bir araya gelen Led Zeppelin, sadece rock tarihinin değil, büyük ihtimalle tüm müzik tarihinin en etkileyici ortaklıklarından biri olur.
 
Grup bu kadro ile ilk turnesine ‘The New Yadbirds’ ismi ile çıkar. İlk albümleri üzerinde çalışırken isimlerini değiştirmeleri önerilir. Grup ismi olarak ilk öneri, birlikte kuracakları süper grup hayal olan Keith Moon ve John Entwistle’dan gelir. Bu projenin ‘yere çakılmasını’ hatırlatan acımasız bir öneri ile gelir ikili. İngilizce, düşüncesizce söylenmiş, hoş karşılanmayan hareket ya da sözler için kullanılan ‘go down like a lead balloon’ deyimini biraz değiştirerek, ‘lead’ kelimesindeki ‘a’ harfini Peter Green’in önerisi ile atarlar ve ‘balon’ sözcüğü yerine, hem hafifliğin hem ağırlığın, hem yanıcılığın hem de zerafetin bir karışımı olduğunu düşündükleri ‘zeplin’ yaparak kendilerine isim olarak seçerler. Bu efsane grup, bundan sonra ‘Led Zeppelin’ olarak anılacaktır.

Grubun menajeri Peter Grant, Led Zeppelin’deki enerjiyi hemen farkeder ve bu dörtlünün müzik tarihindeki en önemli işleri yapacağını ilk günden anlar. Kariyerini Led Zeppelin’in dünyadaki en iyi müzik grubu olması üzerine kuran ve bu işi çok iyi yapan Peter Grant ilk albüm anlaşması için kolları sıvar. Içinde bulundukları dönem Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’ün İngiltere’deki grupları çok dikkatli takip ettiği, titizlikle şöhret avladığı bir döneme rastgelir. Peter Grant, Ahmet Ertegün ile pazarlığa oturur, gruba olan sarsılmayan inancı sonucunda, Atlantic Records ile o zamana kadar ilk defa albüm yapan bir grup için yapılan en pahalı anlaşmayı yapar ve macera başlar.

Bundan sonraki yıllarda, Robert Plant rock müziğin en güçlü ve etkili seslerinden biri olur. John Paul Jones, sadece iyi bir bas gitarist değil, aynı zamanda çok yönlü bir müzik adamı olduğunu tüm müzik camiasına kanıtlar. Yıldırım hızı ile çalması, kalp sıkıştıran vuruşları ve dahice buluşları ile John Bonham bütün zamanların en iyi davulcuları listesinin başına kurulur. Jimmy Page ise, gitar çalmayı yeniden tanımlar. Led Zeppelin, daha kurulduğu gün rock müziği temelinden değiştirecektir. O zamana kadar kabul edilmiş olan bütün klişelerin dışına çıkarlar. O güne kadar bilinen solist baskın gruplardan farklı olarak grubun hiç bir elemanı ön plana çıkmaz, tam tersi bütün grup elemanları her zaman ön plandadır. Her biri, hem albümlerde, hem konserlerde müzikal yeteneklerini sergiler, seyirciden eşit ilgi görür. Konserleri için özel olarak seçtikleri kıyafetler de bile öncüdür. Grup üyelerinin her biri kendi kişiliklerini yansıtan, renkli, parlak kıyafetler, zaman zaman gösterişli takılarla seyircilerinin karşısına çıkar. Led Zeppelin piyasaya girdikten sonra müzik dünyası asla eskiden olduğu gibi olmayacaktır.


Led Zeppelin, ilk albümünü sadece 36 gün içinde tamamlayıp piyasaya sürer. Grup, ilk provasında aralarındaki uyumu yakalar ve vakit geçirmeden bu uyumu albüme çevirir. Albümde grubun en çok etkilendiği müzik türü olan blues etkileri çok açıktır. Albümde Robert Plant’in sesi ve grup elemanlarının enstrümanları ile aralarındaki erotik ilişki, onların dönemin diğer gruplarından farklı bir yolda ilerleyeceğini gösterir. Ikinci albüm, grubun blues müziği hard rock ile harmanlayıp, vahşi davul atakları, beklenmedik gitar riffleri ve Robert Plant’in genc bir Ingiliz delikanlısından vahşi bir siyah blues şarkıcısına dönüşen sesi ile dinleyenleri başka bir boyuta taşır. Üçüncü albüm için grup İngiltere kırsalında bir şatoya kapanır ve bu şatonun hayaletleri grubun parçalarına ilham kaynağı olur. İlk iki albümdeki blues etkisinin yanında grubun mitolojiden, efsanelerden ve ezoterizmden ne kadar etkilendiğini de gözler önüne sunar. Led Zeppelin’in beklenmedik çıkışı, çıkardıkları üç albümün üçünün de birbirine benzememesi, her defasında dinleyenleri dehşete varan bir şaşkınlığa uğratması, müzik piyasasını biraz rahatsız eder. Haklarında çıkan bir takım sevimsiz kampayanlara cevap olarak, grup dördüncü albümünü, kapağında grubun, albümün, müzisyenlerin ve dağıtıcı firmanın isimleri yer almayacak şekilde piyasaya çıkartır. Albüm iç kapağında sadece dört adet sembol bulunmaktadır, Bu sembollerin ne anlama geldiği hiç bir zaman açıklanmaz ama, Jimmy Page’i temsil ettiği varsayılan ve ‘Zoso’ olarak okunduğu kabul edilen sembol Page’in takma ismi olarak kalır. Albüm kapağında ve içinde gruptan bahsedilmemesi hayranları hiç etkilemez ve bütün zamanların en sevilen albümlerinden biri olur. Bundan sonra grup Houses of the Holy albümünü piyasaya çıkartır. Albüm, grubun Kuzey Afrika ve Uzakdoğu müziğine duymaya başladığı hayranlığın ilk izlerini taşır. Ayrıca, reggae ritimlerinde yazılmış, James Brown’I hatırlatan parçalar ya da caz emprovizasyonları da bu albümde yerini alır. Hemen arkasından piyasaya çıkan Physical Graffiti’nin içerdiği yepyeni tarz grubun yakın takipçileri için sürpriz olmaz. Bu albümde, Robert Plant’in Kuzey Afrika, özellikle Fas ve Tunus’ta tanıştığı müziğin etkisi hemen anlaşılır. İlk plağın son şarkısı olan Kashmir grup üyelerine göre, ‘Led Zeppelin’in o güne kadar yaptığı herşeyin bir özeti’dir. Physical Graffiti’den sonra sırasıyla Presence ve Coda albümleri piyasaya çıkar. Led Zeppelin, birlikte çıkarttıkları her albümde dünleyiciye başka bir yüzünü gösterir, bir albümde uzun uzun blues hayranlıklarından bahsederken, bir başka albümde hard rock’i icad eder. Kara büyüye, vikinglere, Tolkien’a olan meraklarıyla batı kültürünü araştırırken birden karşımıza Kuzey Afrika’dan ezgilerle çıkıp çölde bir yolculuğa davet ederler. Dinleyeceğiniz her Led Zeppelin albümünü bir kez daha kontrol edersiniz, ‘acaba hala Led Zeppelin mi dinliyorum ’ diye, ama albüm kapakları size bu konuda pek ipucu vermez.

Led Zeppelin birlikte oldukları on yıl boyunca sekiz albüm, bir film ve unutulmayacak sayısız konsere imza atar. Bu birliktelikleri süresinde başlarından bir çok kötü olay geçer. Robert Plant’in ağır bir trafik kazası geçirerek uzun zaman tekerlekli sandalyeye mahkum kalması, hemen arkasından oğlunu kaybetmesi, Jimmy Page’in madde bağımlılığı nedeniyle hastaneye yatması ve John Bonham’ın hayatını kaybetmesi ile grup zor günler geçirir. Bonzo’nun ölümü ile grup, çok sevdikleri dostları olmadan devam etmek istemez ve dağılmaya karar verir.

Led Zeppelin, dağıldıktan sonra grup üyeleri kendi yollarında ilerler. Robert Plant, kariyerine solo olarak devam eder, Jimmy Page ara ara yakışıklı hard rock müzisyenleri ile birlikte kariyerinin başında kurmayı hayal ettiği süper grupları kurar. John Paul Jones, hem yapımcı, hem de müzisyen olarak genç müzisyenlere eşlik eder. Üçlü, zaman zaman, özellikle yardım amaçlı konser organizasyonlarında bir kaç parça için bir araya gelerek hayranlarını mutlu eder. Üçlü son olarak 2007 yılında müzik dünyasına beraber adım attıkları Ahmet Ertegün anısına tek bir konser için bir araya gelerek Londra O2 Arena’da bir konser verirler. Konser biletleri bir yıl öncesinden biter ve karaborsada  çok yüksek fiyatlardan satılır. Bu Bonzo’nun ölümünden sonra, Robert Plant, Jimmy Page ve John Paul Jones’un bir araya gelerek verdikleri ilk konserdir. Konserde, davulları Bonzo’nun kendi gibi hızlı davulcu oğlu Jason Bonham çalar.
 
Bu konser görüntüleri, beş yıl sonra geçtiğimiz yıl, 2013’de, önce bir sinema filmi olarak, daha sonra DVD ve CD formatında Zeppelinseverlere sunuldu. Celebration Day adını taşıyan bu film ile Led Zeppelin’in çok uzun bir aradan bir araya gelmesi bütün yılı dolduran bir olay oldu. Filmin ve DVD ile CD’nin ticari başarısının yanı sıra, kazandığı ödüllerle de gündemi meşgul etti. Grup Amerika’da ‘Kennedy Center Honors’ ödülüne layık görüldü ve katıldıkları törende, Led Zeppelin şarkıları, Başkan Obama’nın da katıldığı bir törende günümüzün sevilen müzisyenleri tarafından seslendirildi. Ayrıca, bu çalışma ile Led Zeppelin tarihinde bir ilk gerçekleşti. Albümleri piyasaya çıkmadan, ön siparişlerle platin plak kazanan Led Zeppelin (grubun bu durumu ne kadar önemsediği, Robert Plant’in Alison Krauss ile birlikte yaptığı albüm için kazandığı Grammy ödülünü kabul ederken yaptığı konuşmada ‘Pazar akşamı yapacak daha iyi bir işim yoktu, onun için buraya geldim’ demesinden anlaşılabilir), daha önce hiç almadığı Grammy ödülünü aldı.

Celebration Day, yalnızca bir Led Zeppelin derlemesi değil. Yaklaşık yarım asırdır müzik yapan üç arkadaşın, yaptıkları işe ne kadar sahip çıktıklarını, rock müziğin seyrini değiştirmenin sorumluluğunu taşıdıklarını ve yeni nesillere nasıl rock müzisyeni olunacağını da gösteren bir belgesel. Yıllarca birarada çalan, sayısız konserlere çıkan, birbirini yakından tanıyan dört kişinin, yaptıkları işe duydukları saygıyı, konser öncesinde nasıl özenle hazırlandıklarını, her bir notasını ezbere bildikleri parçaları sanki ilk defa çalarmış gibi uzun uzun çalıştıklarını görebilirsiniz. Sahneye çıktıkları andan itibaren, kıyafetleri, birbirlerine bakışları, seyirciyi ele geçirmeleri bir rock grubunun nasıl olması gerektiği konusunda akademik bir çalışma gibi. Eğer kendinizi bir müziksever olarak tanımlıyorsanız, müzik yapmanın ve dinlemenin ciddi bir iş olduğuna inanıyorsanız, Celebration Day’i bir kaç kez izleyin, Led Zeppelin’in neden müzik dünyasının vazgeçilmezi olduğunu hissedeceksiniz.
Yazımı 2f Magazine Mart sayısında okuyabilirsiniz. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder