‘… Hey Ahmet! Bak yaptık işte’ diye gökyüzüne doğru
seslenen sarışın adam, az önce konser salonundaki herkesin bildiği şarkının son
dizelerini söylemişti ‘ve -hepimizin iyi tanıdığı hanımefendi- cennete giden
bir merdiven satın alıyor’.
2007 yılında sadece bir seferliğine bir araya gelip,
Londra O2 Arena’da verdikleri konsere kadar, beraber ya da tek baslarina
‘Stairway To Heaven’ seslendirdiklerine sahit olmayan seyircilerini
kariyerlerinin ilk yapimcisi Ahmet Ertegün icin verdikleri konserde bu sözlerle
selamlamıştı.
Henüz çok genç olmasına rağmen, zamanı ilerisinde, kendine
özgü gitar çalışı ve çalışkanlığı ile müzik dünyasının aranan gitaristlerinden
biri olan Jimmy Page, daha sonra ‘efsane gitaristleri yetiştiren grup’ olarak
anılacak olan The Yardbirds’den
ayrılarak kendi grubunu kurmaya karar verir. İlk düşüncesi, dönemin en ünlü
müzik insanlarıyla bir süper grup kurmaktır. Ancak, bu projesini bir şekilde hayata
geçiremez. Bu arada, yeni kuracağı gruba solist arama çabaları sırasında,
Robert -Percy- Plant ile tanışır. Plant, o yıllarda İngiltere’de çeşitli blues
gruplarında şarkı söyleyen çok da tecrübeli olmayan bir solisttir. İlk tanıştıklarında,
Page, bu iri yarı, sarışın adamı biraz abartılı bulur, ancak bir arada biraz zaman
geçirdikten sonra fikri değişir ve Plant-Page dostluğu rock müziğinin en
özenilen efsanesi haline gelir. Robert Plant gruba kabul edildikten sonra, eski
arkadaşı John -Bonzo- Bonham’ı davulcu olarak önerir. Bonham, kendisine
‘düzenli bir gelir’ öneren teklifler ile Plant’den gelen teklif arasında
kararsız kalır ve ‘yaptıkları müziği diğerlerinden daha çok sevdim’ diyerek
gruba katılmaya karar verir. Son olarak, Jimmy Page ile aynı stüdyolarda
çalışan John Paul Jones -Jonesy-
eşinin tavsiyesi ile Jimmy Page’e gruba katılmak istediğini söyler. Jimmy Page,
bu iyi müzik eğitimi almış, parlak fikirlerle dolu adamı hiç tereddütsüz
kadroya dahil eder. Bu dört genç adam, ilk olarak Londra’da biraraya gelir ve ilk
kez beraber çalarlar. Prova tam bir mucizedir. Birlikte çaldıkları ilk şarkı
olmasına rağmen aralarındaki uyum kendilerini bile hayrete düşürür ve o gün bir
arada olmalarının şart olduğunu anlarlar. 1968 yılında, küçük, sıcak bir odada
bir araya gelen Led Zeppelin, sadece rock tarihinin değil, büyük ihtimalle tüm
müzik tarihinin en etkileyici ortaklıklarından biri olur.
Grubun menajeri Peter Grant, Led Zeppelin’deki enerjiyi hemen
farkeder ve bu dörtlünün müzik tarihindeki en önemli işleri yapacağını ilk
günden anlar. Kariyerini Led Zeppelin’in dünyadaki en iyi müzik grubu olması üzerine
kuran ve bu işi çok iyi yapan Peter Grant ilk albüm anlaşması için kolları
sıvar. Içinde bulundukları dönem Atlantic Records’un sahibi Ahmet Ertegün’ün
İngiltere’deki grupları çok dikkatli takip ettiği, titizlikle şöhret avladığı
bir döneme rastgelir. Peter Grant, Ahmet Ertegün ile pazarlığa oturur, gruba
olan sarsılmayan inancı sonucunda, Atlantic Records ile o zamana kadar ilk defa
albüm yapan bir grup için yapılan en pahalı anlaşmayı yapar ve macera başlar.
Bundan sonraki yıllarda, Robert Plant rock müziğin en
güçlü ve etkili seslerinden biri olur. John Paul Jones, sadece iyi bir bas
gitarist değil, aynı zamanda çok yönlü bir müzik adamı olduğunu tüm müzik
camiasına kanıtlar. Yıldırım hızı ile çalması, kalp sıkıştıran vuruşları ve
dahice buluşları ile John Bonham bütün zamanların en iyi davulcuları listesinin
başına kurulur. Jimmy Page ise, gitar çalmayı yeniden tanımlar. Led Zeppelin,
daha kurulduğu gün rock müziği temelinden değiştirecektir. O zamana kadar kabul
edilmiş olan bütün klişelerin dışına çıkarlar. O güne kadar bilinen solist
baskın gruplardan farklı olarak grubun hiç bir elemanı ön plana çıkmaz, tam
tersi bütün grup elemanları her zaman ön plandadır. Her biri, hem albümlerde,
hem konserlerde müzikal yeteneklerini sergiler, seyirciden eşit ilgi görür.
Konserleri için özel olarak seçtikleri kıyafetler de bile öncüdür. Grup
üyelerinin her biri kendi kişiliklerini yansıtan, renkli, parlak kıyafetler,
zaman zaman gösterişli takılarla seyircilerinin karşısına çıkar. Led Zeppelin
piyasaya girdikten sonra müzik dünyası asla eskiden olduğu gibi olmayacaktır.
Led Zeppelin, ilk albümünü sadece 36 gün içinde tamamlayıp
piyasaya sürer. Grup, ilk provasında aralarındaki uyumu yakalar ve vakit
geçirmeden bu uyumu albüme çevirir. Albümde grubun en çok etkilendiği müzik
türü olan blues etkileri çok açıktır. Albümde Robert Plant’in sesi ve grup
elemanlarının enstrümanları ile aralarındaki erotik ilişki, onların dönemin
diğer gruplarından farklı bir yolda ilerleyeceğini gösterir. Ikinci albüm,
grubun blues müziği hard rock ile harmanlayıp, vahşi davul atakları,
beklenmedik gitar riffleri ve Robert Plant’in genc bir Ingiliz delikanlısından
vahşi bir siyah blues şarkıcısına dönüşen sesi ile dinleyenleri başka bir
boyuta taşır. Üçüncü albüm için grup İngiltere kırsalında bir şatoya kapanır ve
bu şatonun hayaletleri grubun parçalarına ilham kaynağı olur. İlk iki albümdeki
blues etkisinin yanında grubun mitolojiden, efsanelerden ve ezoterizmden ne
kadar etkilendiğini de gözler önüne sunar. Led Zeppelin’in beklenmedik çıkışı,
çıkardıkları üç albümün üçünün de birbirine benzememesi, her defasında
dinleyenleri dehşete varan bir şaşkınlığa uğratması, müzik piyasasını biraz
rahatsız eder. Haklarında çıkan bir takım sevimsiz kampayanlara cevap olarak,
grup dördüncü albümünü, kapağında grubun, albümün, müzisyenlerin ve dağıtıcı
firmanın isimleri yer almayacak şekilde piyasaya çıkartır. Albüm iç kapağında
sadece dört adet sembol bulunmaktadır, Bu sembollerin ne anlama geldiği hiç bir
zaman açıklanmaz ama, Jimmy Page’i temsil ettiği varsayılan ve ‘Zoso’ olarak
okunduğu kabul edilen sembol Page’in takma ismi olarak kalır. Albüm kapağında
ve içinde gruptan bahsedilmemesi hayranları hiç etkilemez ve bütün zamanların
en sevilen albümlerinden biri olur. Bundan sonra grup Houses of the Holy
albümünü piyasaya çıkartır. Albüm, grubun Kuzey Afrika ve Uzakdoğu müziğine
duymaya başladığı hayranlığın ilk izlerini taşır. Ayrıca, reggae ritimlerinde
yazılmış, James Brown’I hatırlatan parçalar ya da caz emprovizasyonları da bu
albümde yerini alır. Hemen arkasından piyasaya çıkan Physical Graffiti’nin içerdiği yepyeni tarz grubun yakın takipçileri
için sürpriz olmaz. Bu albümde, Robert Plant’in Kuzey Afrika, özellikle Fas ve
Tunus’ta tanıştığı müziğin etkisi hemen anlaşılır. İlk plağın son şarkısı olan
Kashmir grup üyelerine göre, ‘Led Zeppelin’in o güne kadar yaptığı herşeyin bir
özeti’dir. Physical Graffiti’den sonra sırasıyla Presence ve Coda albümleri
piyasaya çıkar. Led Zeppelin, birlikte çıkarttıkları her albümde dünleyiciye
başka bir yüzünü gösterir, bir albümde uzun uzun blues hayranlıklarından
bahsederken, bir başka albümde hard rock’i icad eder. Kara büyüye, vikinglere,
Tolkien’a olan meraklarıyla batı kültürünü araştırırken birden karşımıza Kuzey
Afrika’dan ezgilerle çıkıp çölde bir yolculuğa davet ederler. Dinleyeceğiniz
her Led Zeppelin albümünü bir kez daha kontrol edersiniz, ‘acaba hala Led
Zeppelin mi dinliyorum ’ diye, ama albüm kapakları size bu konuda pek ipucu
vermez.
Led Zeppelin birlikte oldukları on yıl boyunca sekiz
albüm, bir film ve unutulmayacak sayısız konsere imza atar. Bu birliktelikleri
süresinde başlarından bir çok kötü olay geçer. Robert Plant’in ağır bir trafik
kazası geçirerek uzun zaman tekerlekli sandalyeye mahkum kalması, hemen
arkasından oğlunu kaybetmesi, Jimmy Page’in madde bağımlılığı nedeniyle
hastaneye yatması ve John Bonham’ın hayatını kaybetmesi ile grup zor günler
geçirir. Bonzo’nun ölümü ile grup, çok sevdikleri dostları olmadan devam etmek
istemez ve dağılmaya karar verir.
Led Zeppelin, dağıldıktan sonra grup üyeleri kendi
yollarında ilerler. Robert Plant, kariyerine solo olarak devam eder, Jimmy Page
ara ara yakışıklı hard rock müzisyenleri ile birlikte kariyerinin başında
kurmayı hayal ettiği süper grupları kurar. John Paul Jones, hem yapımcı, hem de
müzisyen olarak genç müzisyenlere eşlik eder. Üçlü, zaman zaman, özellikle
yardım amaçlı konser organizasyonlarında bir kaç parça için bir araya gelerek
hayranlarını mutlu eder. Üçlü son olarak 2007 yılında müzik dünyasına beraber
adım attıkları Ahmet Ertegün anısına tek bir konser için bir araya gelerek Londra
O2 Arena’da bir konser verirler. Konser biletleri bir yıl öncesinden biter ve
karaborsada çok yüksek fiyatlardan satılır.
Bu Bonzo’nun ölümünden sonra, Robert Plant, Jimmy Page ve John Paul Jones’un
bir araya gelerek verdikleri ilk konserdir. Konserde, davulları Bonzo’nun kendi
gibi hızlı davulcu oğlu Jason Bonham çalar.
Celebration Day, yalnızca bir Led Zeppelin derlemesi
değil. Yaklaşık yarım asırdır müzik yapan üç arkadaşın, yaptıkları işe ne kadar
sahip çıktıklarını, rock müziğin seyrini değiştirmenin sorumluluğunu
taşıdıklarını ve yeni nesillere nasıl rock müzisyeni olunacağını da gösteren
bir belgesel. Yıllarca birarada çalan, sayısız konserlere çıkan, birbirini
yakından tanıyan dört kişinin, yaptıkları işe duydukları saygıyı, konser
öncesinde nasıl özenle hazırlandıklarını, her bir notasını ezbere bildikleri
parçaları sanki ilk defa çalarmış gibi uzun uzun çalıştıklarını görebilirsiniz.
Sahneye çıktıkları andan itibaren, kıyafetleri, birbirlerine bakışları,
seyirciyi ele geçirmeleri bir rock grubunun nasıl olması gerektiği konusunda
akademik bir çalışma gibi. Eğer kendinizi bir müziksever olarak
tanımlıyorsanız, müzik yapmanın ve dinlemenin ciddi bir iş olduğuna
inanıyorsanız, Celebration Day’i bir kaç kez izleyin, Led Zeppelin’in neden
müzik dünyasının vazgeçilmezi olduğunu hissedeceksiniz.
Yazımı 2f Magazine Mart sayısında okuyabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder