19 Aralık 2014 Cuma

KOZMİK YOLCULUK

Janis Joplin, 19 Ocak 1943 tarihinde Port Arthur, Teksas‘ta, petrol çıkartılan bir rafineri kasabasında, orta sınıfın biraz üstünde gelir seviyesine sahip güneyli bir ailenin ilk çocuğu olarak dünyaya geldi. Ergenlik dönemine kadar sevilen bir evlat, başarılı bir öğrenci, hatta örnek gösterilen bir çocuk oldu. Ancak, ergenlik sıkıntıları başlayıp kendini ‘çirkin’ olarak görmeye başladığında adını aldığı Roma tanrısı Janus gibi, iki farklı yüzü ortaya çıktı. Bu dönem, siyah sesli beyaz kadın Janis Joplin’in hem kendini yarattığı hem de yıkıma sürüklediği dönem oldu.

Janis Joplin, çocukluktan kurtulup genç bir kadın oluncaya kadar harika çocuk olarak tanındı. Her konuda başarılı, arkadaşları arasında lider kabul edilen, tuttuğunu kopartan bir çocuktu. Zaman zaman geçirdiği ani öfke krizleri bile hoş görülebilirdi. Ancak, bu küçük çocuk biraz büyüyüp genç bir kadın olmaya başladığında sorunlar başladı. Joplin, kendini çok ‘çirkin’ buluyordu, giyimi ve davranışları ile de bunu yansıtmaya başlayınca, bu parlak çocuk, çekilmez bir ergene dönüşmüştü. Görünüşü ile ilgili sorunları olsa da Janis, zekâsından hiç bir şey kaybetmemişti, bol bol okuyor, resim yapıyor, yaşadığı kasabanın ‘beatnikleri’ ile ‘takılıyor’ o yıllarda popüler olan Rock’n Roll’u görmezden gelip, daha ‘elit’ bulduğu caz müziği keşfediyordu. 1960 yılında doğup büyüdüğü kasabayı terk edip, Beaumont’da bulunan Lamar State College of Technology‘e girdi. Burada Janis’in, daha lisedeyken tanıştığı alkole olan bağlılığı daha da arttı ve bir yıl sonra eve geri dönerek kısa süreli bir tedavi gördü. 1961 yazında gittiği Los Angeles’dan döndüğünde Odetta ve Bessie Smith’i keşfetmiş ve onlara özenerek şarkı söylemeye başlamıştı.

Güneyli bir orta sınıf aileye mensup olmasına, zencilerin görmezden gelindiği bir kasabada yetişmesine rağmen Janis, bu işte bir terslik olduğunu fark ediyor ve eşitlikle ilgili düşüncelerini hiç çekinmeden dile getiriyordu. Hem derilerinin rengi, hem de kendilerine özgü fikirleri yüzünden acı çeken, hüzünlerini, yaşadıklarını şarkılara döken bu kadınlar Janis’i derinden etkilemişti. (Janis, 1970 yılında mezar taşı olmadan gömülen Bessie Smith için bir mezar taşı yaptırmıştı). Yaşadığı şehir dar gelmeye başlayınca beatnikler tarafından ele geçirilmiş olan Austin Üniversitesinde sanat okumaya karar verdi. Burada ilk grubunu kurdu. The Waller Creek Boys adını verdikleri bu grup ile caz ve blues hayranı Ted Treadgill isimli yaşlıca bir beyefendinin işlettiği, eski bir benzin istasyonundan bozma bir barda çalmaya başladılar. Janis, Bay Treadgill’den sevgiyle bahsediyordu, bu görmüş geçirmiş adam Janis’in inanılmaz yeteneği ilk keşfeden yetişkin oldu.

Janis, aykırı davranışları, saldırgan tavırları, gittikçe artan alkol tüketimiyle üniversitenin en istenmeyen kişisi olmuştu. 1963 kışında ‘Kampüsün En Çirkin Erkeği’ seçildikten sonra okulu terk etti. San Francisco’dan başlayan yolculuğu, uyuşturucu ile tanıştığı, ilişkisinin derinleştiği ve ‘bağımlı’ haline geldiği dönem oldu. Yalnız başına denediği ‘temizlenme’ girişimleri başarısızlıkla sonuçlanınca Janis doğduğu kente döndü ve uyum sağlamaya çalıştı. Burada, hayatını düzene koymaya, evlenip bir aile kurmaya çalıştı ancak, düğün günü müstakbel eşi tarafından terkedildi. Bütün bunlar Janis’in müziğe daha sıkı sarılmasına sebep oldu. Yeniden şarkı söylemeye, küçük kulüplerde sahneye çıkmaya başladı. Müzik işini artık daha ciddiye almaya ve söylediği şarkılara, çığlıklar, inlemeler, ses oyunları ile ruhunu katmaya başlamıştı. 1966 yılında Chet Helms, Janis Joplin’i Big Brother and the Holding Company adlı gruba katılması için San Francisco’ya çağırdı.

Janis ile tanışana kadar Big Brother and the Holding Company dikkati çekmeyen bir gruptu. Janis’in özensiz görünüşü onları biraz hayal kırıklığına uğratsa da şarkı söylemeye başladığında doğru insanı bulduklarını anladılar. Grup kısa zamanda, o dönemde kendi yaşam tarzlarını kuran, doğayla, dünyayla barışık bir hayat süren hippi gruplarının gözdelerinden biri oldu. Bunda Janis’in bütün ruhuyla söylediği şarkılar, her tarafından sarkan takıları, sahnede attığı çılgın kahkahaları da etkili olmuştu.


Janis, Tina Turner ya da Otis Redding gibi bir şarkıcı olmak istiyordu, bu konuda kararlı ve iddialıydı. Çaldıkları kulüplerde, konserlerde dinleyicileri kendinden geçiriyordu. Big Brother ile birlikte yaptıkları ilk albümde yapımcı tarafından kandırılmışlar ve müzik piyasasına olan güvenleri kaybetmişlerdi.

Sonunda beklediği gün geldi. Big Brother tarihin en büyük müzik olaylarından biri kabul edilen Monterey Pop Festivali’ne katıldı. Sadece ilk gün sahne alması beklenen grup, seyirciler tarafından o kadar çok sevildi ki, organizatörler grubu ertesi gün de sahneye çıkarmaya karar verdi. Janis sahneyi, ‘The Who’, ‘Byrds’, ‘Jimi Hendrix’ ve ‘Mamas and Papas’ ile paylaştı. Festivalden sonra, 1968 yılında, grubun menajerliğini üstlenen Albert Grossman, Columbia Records plak şirketiyle bir anlaşma imzalamayı başardı ve aynı yıl grubun “Cheap Thrills” albümü bu şirketin etiketi ile yayınlandı. Albümde, “Piece of My Heart“, “Ball and Chain” ve “Turtle Blues” gibi klasikleşmiş blues şarkılarının canlı versiyonları da yer almaktaydı. Bu albümün başarısı sayesinde sekiz hafta boyunca listelerde üst sıralarda kalmayı başaran grubun adı artık “Janis Joplin with Big Brother and the Holding Company” olarak anılmaya başladı.


Janis, 1969 yılında kendi ayakları üzerinde durmaya karar verdi. Big Brother ile dostça ayrıldılar. Menajer Albert Grossman, aceleyle profesyonel müzisyenleri bir araya getirerek Janis için bir grup kurdu. Grubun adı, Janis’in önerisi ile ‘Kozmic Blues Band’ oldu. Başlarda Big Brother gibi dostça bir uyumu yakalayamayan bu grubu Amerikalı seyirciler hiç sevmediler, ancak çıktıkları Avrupa turnesinde olağanüstü bir başarı gösterdiler. 1969'da yeni grupla 'I Get Dem Ol Kozmic Blues Again Mama' isimli albümü çıkardı. Albümde Cheap Thrills’de olduğu gibi tutkulu şarkılar yoktu, tamamen profesyonelce hazırlanmış bir albümdü ancak Janis, müzik anlamında çok ilerlemiş ve tüm duygularını şarkılarına aktarmaya iyice alışmıştı.

Başarılar birbirini ardına geldikçe, Janis de uyuşturuculardan, alkolden uzak durmaya çalışıyor, ancak bu konuda çok başarılı olamıyordu. Kısa sureli olarak temizleniyor, ancak hemen arkasından dozunu artırarak yeniden başlıyordu. Herkesin Janis’den mucizeler beklediği Woodstock Festivali’nde sahnede beklenen performansı gösteremedi, Janis sahneye çok sarhoş çıkmış, grupla uyum sağlayamamıştı.

Kazandığı başarılar, kendini müzik ile ifade etmeye başlaması Janis’e yetmiyordu, ait olmadığını düşündüğü bu yaşama katlanmak için, eroin kullanmaya başladı ve kullandığı diğer uyuşturucuların ve alkolün miktarını gün geçtikçe arttırdı. 1969 yılının sonunda bu gidişatının doğru olmadığını fark ederek tüm bağımlılıklarına bir kez daha son verdi ve yeni bir başlangıç yapmak için “The Full Tilt Boogie Band” adlı grubu kurdu. Bu grup ile ‘Pearl’ albümünün kayıtları için stüdyoya girdi. Ancak albüm piyasaya çıkmadan, 4 Ekim 1970'te, Janis kayıt stüdyosundaki randevusuna gelmeyince grubun yol menajeri John Cooke ve yardımcısı hemen Janis'in kaldığı otele gitti. Janis’in cansız bedeni kaldığı 105 numaralı odada yatağının yanında, duruyordu. Resmi ölüm nedeni, yüksek doz eroin olarak açıklandı, ancak, muhtemelen asıl sebep eroini bol miktarda alkolle birlikte kullanmış olmasıydı. Grup arkadaşlarına göre bunun nedeni kesinlikle torbacının o hafta herkese sattığı kalitesiz bir maldı - o hafta yüksek dozdan can veren tek kişi Janis değildi. Bazıları ise bir önceki gece arkadaşlarının söz verdikleri halde gelip onu ziyaret etmediği için üzüldüğünü, bu yüzden de dozu abarttığını düşünürler.

Janis Joplin, müzik tarihinin en güçlü blues yorumcularından biridir. Olağanüstü bir sesi olmamasına rağmen, sesini enstrüman gibi kullanması, bir beyaz olmasına rağmen, zenci gırtlağına sahip olması ve bir zenci gibi hissetmesi onu sahnede bir tanrıça yapar. Buna rağmen, topluma uyum sağlayamayan, kurulu düzenle başı belada olan, sevilmediği düşünen Janis kısacık hayatını kendince hüzünler içinde geçirmiştir. Janis blues için doğmamış, blues’un içine düşmüştür. Kısacık hayatına, hayal kırıklıkları, imkânsız aşklar, üç albüm, muhteşem sahne performansları ve unutulmaz şarkılar sığdırdı.

Dawn has come at last, 
Twenty-five years, honey just in one night, oh yeah.
Well, I'm twenty-five years older now
So I know we can't be right
And I'm no better, baby,
And I can't help you no more, than I did when just a girl. (Kozmic Blues - 1969)






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder